Osmanlı Mutfağı

İmparatorluğunun büyümesiyle beraber zenginleşmiş özellikle imparatorluk başkentinin İstanbul’ a taşınmasıyla birlikte saray mutfaklarının yemek düzeni ve adabı kanuna bağlanmıştır. Zamanla saray, konak ve yalılarda büyük yemek sofraları kurmak Padişah, saray erkanı ve soylular için sosyal bir etkinlik niteliği kazanmıştır. İstanbul ve dışındaki büyük kentlerde verilen ziyafetler ve davetlerde mutfak yeni ve zengin türler meydana getiren bir nevi laboratuvarlar haline dönüşmüş, aşçılar tüm hüner ve yaratıcılıklarını bu mekanlarda sergilemişlerdir.
Bayramlarda, sultan düğünlerinde, yabancı imparatorlara, krallara ve elçilere verilen ziyafetlerde Türk mutfağının azametini ve inceliğini gözlemlemek mümkündür. On beşinci yüzyılda Topkapı Sarayı’nda yer alan Çin ve Japonya’dan hediye olarak gönderilen porselen tevzi tabaklar, Batı İmparatorlarından gönderilen gümüş tevzi tepsiler, yerli yapım özellikle cariyelere, valide sultanlara ve padişahlara sunulan günlük gümüş sefertasları ve her gün öğle akşam üç bin kişiye pişirilen aş, mutfağın bakırdan araç gereçleri, yemekleri hazırlayan, pişiren, dağıtan, aşçıbaşı ekibinin kalabalığı, tatlıcılar, helvacılar ve şerbetçiler mutfağın bu yüzyılda ulaştığı azametin ve inceliğin bir kanıtı olarak gösterilebilir. İmparatorluğun görkemli çağlarında çeşitli merkezlerden gelen konukların ülkelerine döndükleri zaman Türk yemeklerini övgü ile anlattıkları, bu yemekleri hazırlayan aşçılara hayran kalıp onların ülkelerine götürmeyi talep ettikleri anlatılagelmiştir.
Zengin bir yemek ve sunuş kültürüne sahip Saray mutfağı ile ilgili olarak Topkapı Sarayı Müzesi ile Sadberk Hanım Müzesi’ nde sergilenen bazı tıp kitaplarının kenar yazılarında yemek tarifleri yer almakta ve iki el yazması ‘risale’de saray yemeklerinin hazırlanışından, şaraplardan ve bunların yarar ve zararlarından söz edilmektedir.